4 Kasım 2011 Cuma

Hayal ve Hakikat


Acaba kadın hayal erkek ise hakikat midir? 
Evren yaratılırken ikiye bölünmüş ve yarısı hayal yarısı hakikat olarak mı düşlenmiştir? Eğer öyleyse kadının gerçek olabilmesi için erkeğe, erkeğin de hayal kurabilmesi için kadına mı ihtiyacı vardır?
İyi de, kadının her gün bir hayal olarak yatağa girip sabahları gözünü açtığında katıldığı dünya zaten erkekler tarafından yaratılmış bir gerçeklik değil midir? Kadın dünyası, erkek dünyası; hayal ve gerçek bir ömür boyunca birbirini arayan. Gece ve gündüz gibi.
Tersini de savlamak mümkün. Kadın hakikattir ve erkek hayaldir. Kadın toprak gibidir çünkü, doğurgandır, can verendir; erkek ise av hayalleri peşinde koşan, kadın mevcut olmadığı sürece bir potansiyel olarak kalmaya, hayal olmaya mahkum olandır.
İstanbul Modern'deki Hayal ve Hakikat sergisinde, beni en derinden etkileyen ayrıntı sergiye adını veren romanın hikayesi oldu: 1891 yılında Türkiye'nin ilk kadın romancısı Fatma Aliye ile Ahmet Mithat birlikte bir roman yazarlar. Romanın, Hayal adlı bölümünü Fatma Aliye kaleme alır, hakikate gönderme yapan diğer bölümü ise Ahmet Mithat yazar.  Romanın kapağında Fatma Aliye'hih adı sadece "Bir Kadın" mahlasıyla yer alır. 
Fatma Aliye bir gölgedir; uydurma bir mahlasın arkasına saklanır. Hayaldir yani. Ta ki 1892 yılında yazdığı Muhadarat adılı romanını kendi adıyla yayımlayana kadar. Peki diğer kadınlar, erkeklerin arkasında kaybolan onların eli ayağı kulağı daktilosu sekreteri sevgilisi olan. Ya bizler? Gerçekten hayal ettiğimiz hayatlara sahip miyiz? Yoksa erkeklerin döktüğü kalıpların, onların sunduğu gerçekliğin içine mi sığdırıyoruz kendimizi?
Bir kere daha soralım o zaman? Hayal ve hakikat, hangisi erkek hangisi dişi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder